Star Trek Maceram & Reginald Barclay

Yıldız Filosu'nun yetenekli mühendisi Reginald Barclay, sanal güverte bağımlılığından muzdariptir. 

Yıldız Filosu'nun birden çok amaçla kullanılan sanal güvertesi, başlangıçta teorilerin canlandırılarak test edilmesi ve kesine yakın sonuçlara varılabilmesi için oluşturulmuştur. Zamanla filonun derin uzay araştırmalarında mürettebatın (en basit tabirle) çıldırmaması için, istenilen yer ve zamanı tecrübe ederek bir nevi kişisel terapi alanı olarak kullanımına da açılmıştır. Next Generation ekibiyle eş zamanlı olarak tanıştığımız sanal güverte / holodeck sonraki süreçte de sık sık karşımıza çıkar.

Barclay karakteri ile ilk olarak Atılgan'da görev alırken tanışırız. Barclay, sosyal anksiyete sahibi, gergin bir adamdır. İnsan içinde konuşamaz, fikirlerini belirtirken kelimeleri birbirine girer, doğru düzgün cümle kurmayı unutur. Ürkek, özgüvensiz bir karakterdir. Fakat sanal güverteye girip de kendiyle, hayalleriyle baş başa kaldığında içinden bambaşka bir insan çıkar. Yeri gelir beyaz atıyla gelip prensesleri kurtaran bir şövalyeye dönüşür, yeri gelir derin uzaydan gelen kimi canlıların sorunlarını çözerek makine dairesinin kahramanı ilan edilir. Hayal dünyasındayken her şeyi doğru yapan, herkesin hayran olduğu mükemmel bir insandır. Bu hayallerini herkes öğreninceyse utancından yerin dibine girer, kendini kamarasına (ve başarırsa sanal güverteye) kapatır. Ne var ki Atılgan ekibi Barclay'in arkasında durur, bu bağımlılığından kurtulması ve gerçek hayata dönmesi için mücadele verir, bir şekilde de başarılı olurlar. 

Barclay ona destek çıkan insanlara karşı doğal bir bağlılık geliştirir, hepsini ailesi sayar. Bu olayların üzerinden zaman geçer, Barclay birkaç defa istasyon değiştirmiş, farklı farklı seviyelerde çalışmıştır. Güncel olarak çalıştığı istasyon 6 yıl önce Delta Çeyreği'nde kaybolan Voyager'ı arama üzerine yoğunlaşmıştır. Barclay'nin de yeni takıntısı aslında bu gemidir. Yıllarca Atılgan mürettebatını kendi sanal güverte hayallerine alet edip kendi kafasında bir dünya kuran Reg, bu defa da benzer senaryoları hiç tanışmadığı Voyager ekibiyle yaşamaktadır. O'na yardımcı olabilmek için gelen danışmanı Deanna'yla konuşurken; ailesi saydığı Atılgan mürettabatından ayrıldıktan sonra büyük bir boşluğa düştüğünü, Voyager'ı bir şekilde onların yerine koyduğunu ve şimdi onlardan da kopmaktan ne kadar korktuğunu anlatır.

Reginald Barclay çok düz biri. Star Trek dünyasındaki ideal insanlarla dolu Yıldız Filosu'ndaki yüzlerce zeki, başarılı, çekici, olgun karakter arasında kendini hep eksik hissetmiş, kimi seyirci tavırlarını otizm spektrumundaki bireylerle bağdaştırmış, serinin çoğu hayranı tarafından tabiri caizse topa tutulmuş, bazılarıncaysa sevilmiş. Benim görüşümse bu karakteri sevmekten yana. Barclay'nin zaman zaman şizofrenik seviyeleri bulan hayallerini kim kurmadı ki? Star Trek izleyicisi Barclay'de kendini hiç görmüyor mu? Sorun şu ki ben görüyorum.. 

Not: Gerçek insanları rızaları olmadan sanal güvertedeki senaryolara ekleyip komik fantezilerine alet etmesi ayıp bu arada, ama sevmeyenin sevmeme nedeninin bu olmadığını düşündüğüm için yazının devamında bu sevimsiz yönünü görmezden gelmeyi tercih ediyorum.

Next Generation'ı bitirdikten sonra boşluğa düştüm. Uzaya çok kaptırdım biraz da farklı şeyler izleyeyim desem de hiçbiri sarmadı. Madem öyle, Star Trek evreninde dizi biter mi diyip başlangıcını Next Generation'da veren ve NG'dan tanıdık yüzleri de transfer eden Deep Space Nine'a başlayayım dedim; fakat dizinin başrol kadrosunda ferengi var... Gerçekten asabımı çok bozan bir ırklar ve hiççç çekemem dedim, ki Cardassian'ları da sevemiyorum. Sonra kendimi NG'dan ve ekibinden fersah fersah uzak olduğu için kaçındığım Voyager'ın başında buldum. Hikaye geminin girdiği bir çatışmanın sonucunda kendini 75.000 km ışık yılı uzaklıkta bulması ve Delta Çeyreği diye adlandırdıkları, daha önce Federasyon'dan kimsenin keşfe başlamadığı isimsiz boşluktan dünyanın yer aldığı Alfa Çeyreği'ne gitme çabasını anlatıyor. Boşlukta, bir başına, kimsesizlik hissi gözümü korkutuyordu, kadroda hiç tanıdık sima olmayışı da aynı şekilde. Fakat (ferengi nefretim nedeniyle, sonuçta alfa çeyreğinden uzaktayız ve bu sevimsiz penis kafalar da uzakta) izledikçe kendimi buraya da ait hissetmeye başladım. 

Barclay ne zaman ekrana çıksa üzülüyorum, seviniyorum, biraz alınıyorum, ama seviyorum.. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Heirs / ALLAH'IMA BİN SÜKÜR BİTTİ / Adeta bir fanfiction...

Liar Game / Japonya

Reply 1994 / Bu diziyi yazanı bir elime geçireyim var ya....................