Squid Game / ve hayatta kalma türünde iş çıkarmak

Blogumda birkaç dakika geçiren herkes hayatta kalma oyunlarını işleyen dizilere/yapımlara karşı yumuşak bir karnım olduğunu anlayabilir. Dünyada Açlık Oyunları ile popülerlik kazanmış bir tür bu, ve birçok konuda olduğu gibi (:P) bunun da en iyisini yapanlar Japonlar.. Orada da en ünlüleri Battle Royale, As the Gods Will, Kaichi, Alice in Borderland gibi yapımlar olmakla birlikte, burada uzuuun uzuuuun incelediğim Liar Game de bunlara bir örnek. (Liar Game'in Kore versiyonu da enteresandı bu arada, iyi ya da kötü demiyorum, ama orijinaline yetişebilecek bir yönü yoktu) Ve gözlemlediğim kadarıyla Kore bu hayatta kalma türünde dizi/filmden çok, reality show veriyordu. The Genius'u bu konuda tek geçerim, ama Master Key, Crime Scene de bu işlerin birer örneği (gibimsi). 

Neyse konudan çok uzaklaşmayalım. 

Ki Hun, borç batağında sürünmektedir. Günün birinde misyoner kılıklı bir adam, birkaç oyun oynamaları karşılığında para teklif eder ve başta çok saçma görünse de, gerçekten oynadıkları oyun sonucunda parasını alan Ki Hun bu teklifi ciddiye alabileceğini öğrenir. Akşamına bu adamın işverenleri tarafından bayıltılarak alınır, ve gözlerini distopik bir alanda açar ve toplamda 6 gün sürecek oyunlar başlar.

Diziye ismini veren "Kalamar Oyunu" üzerine kalamar şekli çizilmiş toprak bir sahada oynanan bir çocuk oyunu. Bu oyun dışında oynanan don kal, misket gibi oyunlar da var, ve bu sokak oyunları aslında bizim de çok uzak olduğumuz şeyler değil. Yaşlı değilim ve yaşlıymışım gibi davranmak da istemiyorum ama şöyle bir gerçek var ki; artık çocuklar kolay kolay çıkıp sokaklarda oyun oynamıyor. Ama 97'li halimle benim bile böyle oyunlar oynadığım bir dönem vardı, özellikle dizide "Yeşil Işık Kırmızı Işık" diye geçen oyuna biz don-kal derdik ve oyunun bize henüz geçtiğimiz pazar günü vefat eden yan komşumuz Fahri amca öğretmişti, nur içinde yatsın. Biraz da bu sebepten sanırım, diziyi suratımda manasız bir sırıtmayla izledim- en gor anlarında bile evet. 

Sanırım ilk uyarı şu olmalı, evet çoluk çocuk oyunları oynatılıyor ama kesinlikle aileyle izlemeye uygun bir dizi değil - küçüklerden itinayla sakınınız. Vahşet seviyesi zaten çok yukarlarda, çıplaklık ve cinsellik ha keza. 

Gelelim karakterlere; hepimiz biliyoruz ki bu tarz işlerde hikaye çıkaran olay oynanan oyunlar değil, oynatılan insanlardır. İnsanın açgözlülüğü, doymazlığı ve sınır tanımamazlığı bir hikayeyi vezir de edebilir rezil de. Dizideki karakterlerle ilgili söylenebilecek en net şey; bu karakterlerin hiçbirinin iyi insanlar olmadığı. Belki polis çocuk hariç derdim ama, o da az vahşi değil, gerçi Ali bir nebze masumdu ama o konuya geleceğim. Bu tarz hikayelerde bir iki tane neden orada olduğunu anlayamayan insan olur, ki bence bu iyi bir şey. Çaresizlikten ya da düpedüz salaklığından girer olaya- Liar Game Nao mesela. 

Rezille başlayalım. Ki Hun'u ilk birkaç dakikada izleyince; beyaza daha yakın bir gri karakter sanıyor insan. Annesiyle yaşıyor, boşandığı karısından 9 10 yaşlarında bir kızı var, kadın yeni biriyle evli ve bu taze aile Amerika'dan gelen bir iş teklifi sonucunda göç etmeye karar veriyor. Ki Hun'un annesi de, bir babaanne olarak diyor ki bak oğlum bu çocuk gidecek, önce dilini sonra seni unutacak, cebinde para olsa, şu çocuğa bakabilecek olsan vasiyetini istemeye yüzün olur. Bir yolunu bul ayrılmayalım çocuktan. Yani düpedüz borç batağında oluşundan çok, çocuğu için bu işe girişiyor denebilir -di. Esas yorumumu spoiler'lı olarak en sonda uzun uzun yazacağım, o yüzden şimdilik bu karakteri pek sevemediğimi söylemem yeter.

Sang Woo, Ki Hun'la aynı mahallede büyümüş bir adam. Bayağı zeki ve çalışkan bir çocuk, gitmiş SNU'da (Seoul National University) okumuş ve kariyer yapmış. Yalnız kimsenin bilmediği yönü şu; müşterilerini hortumlamış, borca harca girmiş, iflas etmiş, varını yoğunu ipotekleyip çökertmiş. Ki Hun da bu yüzden yıllardır görmediği çocukluk arkadaşını bu oyunda gördüğünde epey şaşırıyor, yav sen de mi diye. Sang Woo'yu canlandıran Park Hae Soo'yu ilk gördüğümde uzunca süre boş boş ekrana baktım, seni nereden tanıyorum be abi diye. Mal olduğumdan açıp vikisine bakmak yerine gözümü dikip uzun uzun düşünmek sonucunda hatırladım, Prison Playbook'un Je Hyuk seonsu'su! (Sonrasında vikisinde gördüm ki kendisini Memories of Alhambra ve Legend of the Blue Sea'de de izlemişim ama ne yalan söyleyeyim, asla fark etmedim.) Aslında Sang Woo da Prison Playbook'daki karakteri Je Hyuk gibi sessiz sakin bir adam burada da, ama kafasındaki çarklar asla durmayan, hinliğe ve pisliğe çalışıp duran bir adam. Dizinin kötü karakteri diyemem ama, çünkü dizide gerçekten herkes kötü, Sang Woo da bu durumdan nasibini almış biri yani.

Ali, Pakistanlı göçmen bir kardeşimiz. Eşi ve çocuğuyla geçinmeye çalışırken, çalıştığı fabrikada yaşanan bir kaza nedeniyle parmaklarından ikisini kaybediyor. Sonrasında artık iş de yapamaz hale gelen adamcağız, nasıl olduysa kendini bu oyunda bulmuş. Başlarda da belirttiğim gibi, belki de şu dizide gerçekten kötü olmayan bir tek bu çocukcağız var. Kalbim sıkışarak izledim resmen. Ali ve Kuzey Koreli kız favori karakterlerim. Ali'nin hayvani gücü bayyyyağı iyiydi.

Bu ikili hakkında çok da bilgi verilecek bir şey yok, binlerce gri karakter içinde bakın bayyyyyaa siyahları da var demek için konmuşlar hissiyatı yüksekti. Karının rastgele anlarda çıkıp da yok iyi olmadığım şeyler hariç her şeyde çok iyiyim, yok bu sıska ablalardan daha iyiyimdir, yok hadi yine iyisiniz benimle takım olabilirsiniz tripleri, Allah'ım sus artık ya. Adamın da hayvan hayvan yumurta yediği sahnelerde ruhum daraldı. Bir de sevişme sahnelerinde bir 15 dakika falan ruhen kaybolmuşum. Ya whhhhyyyyyyyyyyyyyyyyy

Gelelim diziyle ilgili esas yorumuma, SPOILER OLACAĞINI belirterek başlıyorum.

    Özellikle ilk 4-5 bölüm çok iyiydi. Hikaye de iyiydi. 

    Bazı anlarda öf burası nasıl kan kokuyodur, hayvan gibi yumurta yiyip soda içtiler pis pis geğirilecek şimdi, herkes fosur fosur osurur nefes alınmaz orada gibi birkaç alakasız şey düşündüm. 

    Diziyi bir defa tek başıma, bir defa da kardeşimle izledim. Hafta sonu bir defa da kuzenlerimle izlerim belki. Misket oyununu tekrar tekrar izleyemiyorum ama, kendi başıma izlerken bile sararak izledim. Sıkıcı olduğundan değil. Zorlandığımdan. Evet tamam bu tarz dizilerde o ödülü hep tek bir kişinin aldığını ve bunun yaşanması için de herkesin teker teker ölmesi gerektiğini biliyorum. Ama bu şekilde, güvendiğin biriyle takım olup da birbirlerini öldürmek zorunda kalmaları, o kadarı fazla geliyor işte. Misket oyununun sonunda; partnerini, kendi eşini öldüren adamın kendini asması sahnesinde kalbim paralandı, zaten Ali ve bey amca nedeniyle gitgide batmakta olan ben iyice çöktüm. 

    Çok minik bir paragraf, bu sağdaki kıza da yeterince yer verilmediğini düşünüyorum. Çok hızlı girdi, çok hızlı çıktı. Dizinin gidişatı düşünüldüğünde bu normal ama gelecek vaat eden bir karakterdi bence, sadece Sae Byeok'la iletişim kurmuş olması iyi olmadı yani. Ve gerçekten inanılmaz Sulli'ye benziyor, sesi bile benziyordu. Son bölümleri sevmememin bir sebebi bu kızcağızı da bok gibi bir şekilde harcamış olmaları olabilir.

    Ve sonlara doğru yavaştan soru işaretleri belirmeye başladı. Başta ortaya atılan bazı şeyler çözülmedi, ya da ben kaçırdım. Polis ve abisi olayı, abinin ortaya çıkışı güzel sahnelerdi. Ama yine de neden ve nasıl bu işlere giriştiği, bu iş için polis çocuğu niye öldürdüğü, bunun gerçekten gerekli olup olmadığı gibi sorular insanı yoruyor. Ha belki planlanan bir ikinci sezon var, belki kardeşi ölmedi çıkıp gelecek, belki abinin hikayesi uzun uzun anlatılacak. Ama böyle belki bir ihtimal yeni sezon çekeriz diye ucu açık bırakılan hikayeleri çok ucuz buluyorum. En başta ne kadar süreyle ortalarda yoktu mesela bu abi? Bu oyunun hazırlığı ne kadar sürüyor? 

    Polis çocuk bayağı karizmaydı bu arada. Yer yer nasıl Kim Young Kwang değilsin sen ya diye kafamı sağa sola vurma isteği uyandırdı. Kendisini daha önce 18 Again dizisinde yeğenine babalık yapmaya çalışan ünlü bir beyzbolcu olarak izlemiştim, orada bu derece benzetmemiştim mesela. Bu çocukcağız da sağlam bir karakterdi. Bayağı çabaladı, çabalarken de çatır çutur esas çalışanlardan öldürdü. Sonuçta yazının başından beri vurgulamaya çalıştığım gibi, beyaz karakter yok, bu çocuk da bayyyyyağı gri. 

    Gi Hun'un iğrenç bir karakter olduğunu düşünüyorum. Allah'ın cezası son saniyede bile mal mal hareketler yaptı. Ya salak herif gitsene kızına? İlla öldürtecen kendini. Kızının yerinde olmayı kesinlikle istemezdim. Minicik çocuğa travma üstüne travma. Bir daha da dönüp suratına tükürmesin bile. Ay anladık insanoğlu çiğ süt emmiş, hırstan tutkudan her mallığı yapar. Ama bu kadar da değil ya, zaten bize bu mesajı Sang Woo'nun yaptıklarıyla verdiniz, bir de bu salağın nato kafa nato mermer devam etmesine gerek var mıydı? Gerçek hayatta olsaydık evet vardı, çünkü insanlar değişmez. Ama dizi izliyoruz ya, ağzımızın tadını niye bozuyorsunuz.

Bir diğer bok yoluna giden karakterimiz Sae Byeok. En azından kim kazanırsa öbür tarafın ailesine baksının sözünü aldı Gi Hun'dan ama Gi Hun malı gördük ki bu sözü doğru düzgün tutmadı bile. Lan 1 koca sene, bu kızın kardeşi bekler, bir çocuk için nasıl bir korkudur, nasıl bir travmadır bu? Çocuğu götürdü bir de Sang Woo'nun annesine emanet etti, ulan dallama bu kadın yaşlı kadın, birkaç seneye ölür gider, çocukcağıza niye yine travma yaşatıyorsun? Öffffffff..

Son olarak dedemiz :) Her oyunda inanılmaz keyifle oynaması, amaaaan koyarlar zaten gidiciyim mantığıyla hiçbir şeyden çekinmemesi derken izlemesi aşırı eğlenceli bir karakterdi. Halat çekmede şov yaptı şovv. Bazen fazla iyi olduğunu düşündüm, ve bir şeyler çıkacağı belliydi ama ben daha çok, aslında gangstermiş, ne bileyim zamanında 458947387 tane adam öldürmüş, hatta kendi ailesini falan öldürmüş de bu yüzden hapislere girmiş şimdi bu yaşında yeni çıkmış falan diye düşündüm. Ya da dedim, bu Gi Hun'un zamanında kovulduğu ve bu yüzden protestolarında arkadaşını kaybettiği araba şirketinin ceo'su muymuş bu amca? Ama bu kadar büyük bir şey çıkmasından hiçççç şüphelenmedim, gerçi ilk başlarda yatakhanedeki kavgada en tepeye tırmanıp da YETERRRR KORKUYORUMM demesiyle görevlilerin her şeyi durdurması büyük bir ipucuymuş, ama asla acaba bile olmadım. İyi bir twistti, gerçi buna twist denir mi bilmiyorum. Hikayenin bir parçası sonuçta. Ama işte bu adamla ilgili de çok soru işareti vardı.. Neden Gi Hun'a takıktı ki, hani oyuna geri dönmesi için iknaya gidecek kadar? Başından biliyor muydu adamın finale kalacağını? Hani adil dünya?

Adil dünya demişken, adil oyun adil adil her şey eşit bilmem ne deyip de, 3.oyun öncesi zayıfları elemek için ortalığı karıştırmak, güce dayalı oyun koymak, kimi yiyorsunuz ya? Evet halat çekmede işin bir püf noktası varmış da, ulan ya en arkada ipi çekecek Ali olmasaydı? Ya bir takım sadece kadınlarla dolu olsaydı? Ya o yatakhanedeki büyük kavga ne? Ayı gibi adam, sesi çok çıktı diye kuş kadar kadını çat diye öldürdü? Bu kadın açısından neresi adildi? Oyun dışında birbirlerini öldürmeleri nasıl normal sayılabilir ya, oyunun bir parçası nasıl olur bu durum? 

Kısaca ortalamanın çok üstünde olmakla birlikte, ne bileyim, inceleyince eksiği de çok bir diziydi aslında. Beklentisiz izlendiğinde bayağı iyi. 

Aaa, ennn son bir nokta; dizi müzikleri! 

Bu işi ne olursa olsun iyi hatırlamamı sağlayacak şeylerin en başında müzikleri var. Daha ilk bölümün başında giren, kalamar oyununu anlattıkları sahnede çalan Way Back Then, halat çekmecede insanı kudurtacak derecede iyi olan ve Avatar soundtracklerini (özellikle Agni Kai) hatırlatan The Rope is Tied, insanı gerim gerim geren ve kemiklerine kadar sızlatan Pink Soldiers favorilerim. Ama gerçekten soundtrack albümünde boş yok. Yazıyı yazarken de albümü dinledim zaten.

Netflix'in Kore adına yayınladığı işlerden şimdiye kadar en çok Sweet Home'u beğenmiştim, bu ikinci sırada şu anlık. Bu diziye yeni sezon gelir mi, Sweet Home'un yeni sezonunda neler olur gibi göreceli etkenlerle bu sıralamam belki değişir ama şimdilik benim için Sweet Home'un birkaç tık altında. (Kingdom'ın hikayesinin tamamlanmasını da heyecanla bekliyorum, şimdilik sıralamaya almadım bile ama sakız gibi uzatmadan düzgün bir final verirlerse benim için listenin en üstüne o yerleşir, ama göreceğiz)

Sonuç olarak bööööyle işte. Bin sene sonra bloga girip de bir Kore dizisi hakkında yazmak garip hissettirdi aslında. Özlemişim de. Ee sizler izlediniz mi, nasıl buldunuz? (buralarda takılan kaldıysa tabi :))

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Heirs / ALLAH'IMA BİN SÜKÜR BİTTİ / Adeta bir fanfiction...

Liar Game / Japonya

Reply 1994 / Bu diziyi yazanı bir elime geçireyim var ya....................